Akide ve Menhec


Rasul’ü Sevmek Hakkında

Rasul’ü Sevmek

Allah’a ve Resul’üne itaat

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 

De ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Muhakkak ki Allah Ğafur’dur, Rahim’dir.” (Ali-imran 31)

حدثنا يعقوب بن إبراهيم قال: حدثنا ابن علية، عن عبد العزيز بن صهيب، عن أنس، عن النبي صلى الله عليه وسلم (ح). وحدثنا آدم قال: حدثنا شعبة، عن قتادة، عن أنس قال: قال النبي صلى الله عليه وسلم : (لا يؤمن أحدكم حتى أكون أحب إليه من والده وولده والناس أجمعين).

Enes r.a.’den rivayet edilmiştir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Hiçbiriniz, beni kendi canından, ana babasından, çoluk çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz”.[1]

حدثنا يحيى بن سليمان قال: حدثني ابن وهب قال: أخبرني حيوة قال: حدثني أبو عقيل، زهرة بن معبد: أنه سمع جده عبد الله بن هشام قال:

 كنا مع النبي صلى الله عليه وسلم، وهو آخذ بيد عمر بن الخطاب، فقال له عمر: يا رسول الله، لأنت أحب إلي من كل شيء إلا من نفسي، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (لا، والذي نفسي بيده، حتى أكون أحب إليك من نفسك).

فقال له عمر: فإنه الآن، والله، لأنت أحب إلي من نفسي، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (الآن يا عمر).

Abdullah İbn Hişam şöyle rivayet etmiştir: “Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yanındaydık. O, Ömer İbn el-Hattab’ın elini tutuyordu. Ömer radıyallahu Anh ona şöyle dedi:

“Ey Allah’ın resulü, kendim hariç, seni herkesten daha çok seviyorum.” dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

“Hayır, nefsimi elinde bulundurana yemin ederim ki, beni kendinden de daha çok sevmelisin.” buyurdu. Ömer radıyallahu Anh:

“Evet, Allah’a yemin ederim ki, şimdi seni kendimden de daha çok seviyorum.” dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

“Şimdi oldu, ey Ömer.” dedi.[2]

حدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا يعقوب (يعني ابن عبدالرحمن) عن سهيل، عن أبيه، عن أبي هريرة؛

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قالمن أشد أمتي لي حبا، ناس يكونون بعدي، يود أحدهم لو رآني، بأهله وماله“.

Ebû Hureyre Radıyallahu Anh’den Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

Ümmetimin beni en çok sevenlerinden bazıları, benden sonra gelecek bir takım İnsanlardır. Bunlardan her biri ailesini ve malını feda ederek beni görmüş olmayı arzu edecektir.”[3]


[1] Buhari (15) Müslim (44) (Ebu Muaz Seyfullah El-çubukabadi Sahih Hadis külliyatı 1/364)

[2] Buhari (6632, 3694) (Ebu Muaz Seyfullah El-çubukabadi Sahih Hadis külliyatı 1/365)

[3] Müslim (2832) (Ebu Muaz Seyfullah El-çubukabadi Sahih Hadis külliyatı 1/366)

-Ebu Ducane


Rasul’ü İnkar Hakkında

Rasul’ü İnkar

Allah ile Rasullerinin Arasını Ayıranlar

اِنَّ الَّذٖينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖ وَيُرٖيدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِهٖ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ وَيُرٖيدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَبٖيلاًۙ

Muhakkak ki Allah’ı ve rasullerini inkar edenler Allah ile rasullerinin arasını ayırmak isterler de: “Bir kısmına iman ederiz bir kısmını inkar ederiz” diyerek bunlar arasında bir yol tutmak isterler. (Nisâ 150)

            İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Allah Teâlâ nifak ehlini niteleyerek onların Allah’ı ve rasullerini inkâr eden kimseler olduğunu bildiriyor.”[1]

            Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

والذي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بيَدِهِ، لا يَسْمَعُ بي أحَدٌ مِن هذِه الأُمَّةِ يَهُودِيٌّ، ولا نَصْرانِيٌّ، ثُمَّ يَمُوتُ ولَمْ يُؤْمِنْ بالَّذِي أُرْسِلْتُ به، إلَّا كانَ مِن أصْحابِ النَّارِ

“Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) nefsi elinde olan Allah’a yemin olsun ki, şu Yahudi ve Hristiyanlardan, beni işitip de haberdar olan, sonra beraber gönderilmiş olduğum hükümlere inanmadığı halde ölen bir kimse yoktur ki cehennem ashabından olmasın!”[2]

            Safvân b. Assâl radıyallahu anh’den:

قال يهوديٌّ لصاحبِهِ: اذهَبْ بنا إلى هذا النَّبيِّ، فقال صاحبُهُ: لا تقُلْ: نبيٌّ لو سمِعها كان له أربعةُ أعيُنٍ، فأَتيا رسولَ اللهِ صلَّى اللهُ عليه وسلَّمَ، فسألاهُ عن تِسعِ آياتٍ بيِّناتٍ ، فقال لهم: لا تُشرِكوا باللهِ شيئًا، ولا تَسرِقوا، ولا تَزْنوا، ولا تَقتُلوا النَّفْسَ التي حرَّم اللهُ إلَّا بالحقِّ ، ولا تَمشوا ببَريءٍ إلى سُلطانٍ، ولا تَسحَروا، ولا تأكُلوا الرِّبا ، ولا تَقذِفوا المُحصَنةَ، ولا تَوَلَّوْا يومَ الزَّحفِ، وعليكم خاصَّةً يهودُ ألَّا تَعْدوا في السَّبتِ، فقبَّلوا يَدَيْهِ، ورِجْلَيْهِ، وقالوا: نَشهَدُ أنَّكَ نبيٌّ. قال: فما يمنَعُكم أنْ تتَّبِعوني؟ قالوا: إنَّ داوُدَ دعا ألَّا يزَالَ مِن ذُرِّيَّتِهِ نبيٌّ، وإنَّا نخافُ إنْ تبِعْناكَ أنْ تقتُلَنا يهودُ

“Bir Yahudi arkadaşına dedi ki:

“Bizi şu peygambere götür.” Arkadaşı dedi ki:

“Ona peygamber deme. Çünkü senin ona peygamber dediğini işitmiş olsa sevinir ve gözü dört açılır.” Sonra Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelerek, Musa’ya verilen dokuz ayeti sordular. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de onlara şöyle buyurdu:

“Hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayın, hırsızlık etmeyin, zina yapmayın, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın, suçsuz bir kimseyi öldürülmesi için idarecilerin yanına götürmeyin, sihirle uğraşmayın, faiz yemeyin, iffetli bir kadına zina iftirasında bulunmayın, savaş günü cepheden kaçmayın, yalnız siz Yahudilere mahsus olmak üzere Cumartesi günü yasağına tecavüz etmeyin.” Bunun üzerine o Yahudiler:

“Senin peygamber olduğuna şâhitlik ederiz” dediler ve peygamberin elini ve ayağını öptüler. Bunun üzerine Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“O halde bana tabi olmaktan sizi engelleyen nedir?” Yahudiler şöyle dediler:

“Davud, zürriyetinden daima bir peygamber bulunması için duâ etmiştir. Şayet sana uyacak olursak Yahudilerin bizi öldürmelerinden korkarız.”[3]

Katade dedi ki: “Burada Allah’ın düşmanları olan Yahudiler ve Hristiyanlar kastediliyor. Yahudiler Tevrat ve Musa aleyhi’s-selâm’a iman edip, İncil’i ve İsa aleyhi’s-selâm’ı inkâr ettiler. Hristiyanlar da İncil’e ve İsa aleyhi’s-selâm’a iman edip, Kur’ân’ı ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i inkâr ettiler. Onlar Yahudiliği ve Hristiyanlığı din edindiler. Hâlbuki ikisi de Allah’tan olmayan bid’atlerdir. Onlar Allah’ın bütün rasulleriyle gönderdiği dini olan İslam’ı terk ettiler.”[4]

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقاًّۚ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِرٖينَ عَذَاباً مُهٖيناً

İşte onlar hakiki kâfirlerin ta kendileridir ve biz kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırladık. (Nisâ 151)

Osman b. Hâdır’dan: “Cabir b. Abdillah raduyallahu anhuma dedi ki:

“Ey İbn Hâdır! Kâfir kimdir bilir misin?” Sonra Nisâ 150-151. Ayetlerini okudu.”[5]

وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْ اُو۬لٰٓئِكَ سَوْفَ يُؤْتٖيهِمْ اُجُورَهُمْؕ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَحٖيماًࣖ

Allah’a ve rasullerine iman edenler onlardan hiç birisinin arasını ayırmazlar. İşte onlar ki kendilerine ecirlerini verecektir. Şüphesiz Allah Ğafur ve Rahim olandır. (Nisâ 152)

Ebû Umame radıyallahu anh’den: “Bir adam:

“Ey Allah’ın rasulü! Kaç tane rasul vardır?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

            “Üç yüz on beş” buyurdu.”[6]

İnkâr Küfrü

İbn Teymiyye Allah Teâlâ’nın: “Her kim, kendisi için doğru yol apaçık belli olduktan sonra, Peygambere muhalefet eder ve mü’minlerin yolundan başka bir yola tâbi olursa, onu girdiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız.” (Nisâ 115) âyetini tefsir ederken şöyle demiştir:

“Bu âyet, müminlerin icmaının hüccet olduğunu göstermektedir. Bir bakımdan onlara muhalefet, Rasul sallallahu aleyhi ve sellem’e muhalefeti gerektirmektedir. Onların icma ettiği her şey hakkında Rasul sallallahu aleyhi ve sellem’den nas bulunması zorunludur. Hakkında icma kesinleşmiş olan her mesele, müminler için tartışmaya kapanmıştır. Zira Allah onda hidâyet olduğunu beyan etmiştir.

Böyle bir icmaya muhalefet eden kimse, açık bir nassa muhalefet edenin tekfir edildiği gibi tekfir edilir. Ama icma kesinleşmeyip de o konuda icma olduğu zannedilirse, onda Rasul tarafından hidâyetin beyan edilmiş olduğu da kesinleşmemiştir. Böyle bir icmaya muhalefet eden tekfir edilmez.”[7]

İbn Teymiyye şöyle der: “Rasul sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiğini bildiği bir hususa muhalefet eden kimse tartışmasız olarak kâfirdir.”[8] Burada muhalefet ile kastedilen inkâr etmektir.


[1] Hasen. İbn Ebî Hâtim (6175)

[2] Sahih. Hemmam b. Munebbih, Sahife (90) Muslim (153) Ebu Avane (1/97) Ahmed (2/317, 350) Şerhus Sünne (1/104) İbni Mende İman (88) İbni Mende Tevhid (s.194) Tayalisi (43) Taberi (2/235) Ebu Nuaym Hilye (4/308) el-Elbani es-Sahiha (157)

[3] Hasen. Ahmed (4/239) Ziyau’l-Makdisi, el-Muhtare (8/28) İbn Ebi Şeybe (8/436) Tirmizi (2733) Nesai (4078) İbn Mace (3705) Taberani (8/69) Hâkim (1/9) Ebu Nuaym Hilye (5/97) Tayalisi (1164)

[4] Hasen. Taberî (7/636) İbn Ebî Hâtim (6179-80)

[5] Hasen. İbn Ebî Hâtim (6182)

[6] Sahih. İbn Ebî Hâtim (6177) Hâkim (2/262)

[7] Mecmuu’l-Fetava (7/38, 39)

[8] Mecmuu’l-Fetava (12/525)

-Furkan bin İsmail


Cahillerden Uzak Durmak Hakkında

Cahillerden Uzak Durmak

Ayetler

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةًۜ قَالُٓوا اَتَتَّخِذُنَا هُزُوًاۜ قَالَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌۜ عَوَانٌ بَيْنَ ذٰلِكَۜ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ

قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا لَوْنُهَاۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَٓاءُۙ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِر۪ينَ

قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۙ اِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَاۜ وَاِنَّٓا اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَمُهْتَدُونَ

قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا ذَلُولٌ تُث۪يرُ الْاَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَۚ مُسَلَّمَةٌ لَا شِيَةَ ف۪يهَاۜ قَالُوا الْـٰٔنَ جِئْتَ بِالْحَقِّۜ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ۟

وَاِذْ قَتَلْتُمْ نَفْسًا فَادّٰرَءْتُمْ ف۪يهَاۜ وَاللّٰهُ مُخْرِجٌ مَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَۚ

فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَاۜ كَذٰلِكَ يُحْيِ اللّٰهُ الْمَوْتٰى وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةًۜ وَاِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْاَنْهَارُۜ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَٓاءُۜ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

Hani Mûsâ kavmine: “Doğrusu Allah size bir sığır boğazlamanızı emrediyor!” demişti de: “Bizimle alay mı ediyorsun?” dediler. “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım!” dedi.

Dediler ki: “Bizim için Rabbine dua et de bize onun nasıl olduğunu iyice açıklasın!” Dedi ki: “Muhakkak O buyuruyor ki: ‘Gerçekten o, ne yaşlı, ne de genç, bunların arasında orta yaşta bir sığırdır.’ Artık emrolunduğunuz şeyi yapın!”

Dediler ki: “Bizim için Rabbine dua et de bize onun renginin ne olduğunu iyice açıklasın.” Dedi ki: “Muhakkak O buyuruyor ki; ‘Doğrusu o sapsarı bir sığırdır, onun rengi bakanlara ferahlık verir.”

Dediler ki: “Bizim için Rabbine dua et de bize onun nasıl olduğunu iyice açıklasın; çünkü bize göre sığır birbirine benziyor. Allah dilerse muhakkak biz hidayeti buluruz.”

Dedi ki: “Muhakkak O buyuruyor ki, o arazi sürmek suretiyle zelil olmayan, ekin sulamayan, kusursuz bir sığırdır ki onda hiçbir alaca yoktur.” Dediler ki: “İşte şimdi hakkı getirdin.” Nihayet onu boğazladılar; ama neredeyse yapmayacaklardı.

Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle çekişmiştiniz. Hâlbuki Allah gizlemekte olduğunuz şeyi çıkarıcıdır.

 Bir de: “Bir parçasıyla ona vurun!” dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve ayetlerini size gösterir ki akıl edesiniz. (Bakara 67-74)

وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْاَرْضِ اَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَٓاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِاٰيَةٍۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدٰى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

Onların yüz çevirmeleri sana ağır geliyorsa gücün yeterse yerin içine bir tünel ya da göğe bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi elbette onların hepsini hidayet üzere toplardı. O halde sakın cahillerden olma! (En’âm 35)

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِل۪ينَ

Sen affetmeyi benimse, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir. (A’raf 199)

قَالَ يَا نُوحُ اِنَّهُ لَيْسَ مِنْ اَهْلِكَۚ اِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍۗ فَلَا تَسْـَٔلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنّ۪ٓي اَعِظُكَ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

Buyurdu ki: “Ey Nuh! Kesinlikle o senin ailenden değildir. Şüphesiz o salih olmayan bir ameldir. Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” (Hud 46)

 Hadisler

حدثنا محمود بن غيلان حدثنا النضر بن شميل حدثنا شعبة عن قتادة عن أنس بن مالك أنه قال أحدثكم حديثا سمعته من رسول الله صلى الله عليه وسلم لا يحدثكم أحد بعدي أنه سمعه من رسول الله صلى الله عليه وسلم قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم إن من أشراط الساعة أن يرفع العلم ويظهر الجهل ويفشو الزنا وتشرب الخمر ويكثر النساء ويقل الرجال حتى يكون لخمسين امرأة قيم واحد

Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittiğim bir hadisi size rivâyet edeceğim ki benden sonra hiçbir kimse bu hadisi Rasûlullah (s.a.v.)’den işitmiş olarak rivâyet edemez. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Şunlar kıyametin alametlerindendir. İlmin ortadan kalkıp cahilliğin ortalığı kaplaması, zinanın yaygın hale gelmesi, içkilerin bol miktarda içilmesi, kadın nüfusunun çoğalıp erkeklerin azalması hatta elli kadına bir erkek düşecek hale gelmesi.” Tirmizi (2205)

-Ebu Burayde


İslam Hakkında

İslam nedir?

وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ د۪ينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُۚ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ 

Kim İslam’dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul edilmeyecektir. Muhakkak ki o ahirette de hüsrana uğrayanlardandır! (Ali-İmran 85)

اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ 

Doğrusu Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilenler ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki haset sebebiyle ihtilâfa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir! (Ali-İmran 19)

أبو خيثمة زهير بن حرب. حدثنا وكيع، عن كهمس، عن عبدالله بن بريدة، عن يحيى بن يعمر. ح

 وحدثنا عبيدالله بن معاذ العنبري. وهذا حديثه: حدثنا أبي. حدثنا كهمس، عن ابن بريدة، عن يحيى بن يعمر؛ قال:  كان أول من قال في القدر بالبصرة معبد الجهني. فانطلقت أنا وحميد بن عبدالرحمن الحميري حاجين أو معتمرين فقلنا: لو لقينا أحد من أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم فسألناه عما يقول هؤلاء في القدر. فوفق لنا عبدالله بن عمر بن الخطاب داخلا المسجد. فاكتنفته أنا وصاحبي. أحدنا عن يمينه والأخر عن شماله. فظننت أن صاحبي سيكل الكلام إلي. فقلت: أبا عبدالرحمن! إنه قد ظهر قبلنا ناس يقرؤون القرآن ويتقفرون العلم. وذكر من شأنهم وأنهم يزعمون أن لا قدر. وأن الأمر أنف. قال: فإذا لقيت أولئك فأخبرهم أني بريء منهم، وأنهم برآء مني. والذي يحلف به عبدالله بن عمر! لو أن لأحدهم مثل أحد ذهبا فأنفقه، ما قبل الله منه حتى يؤمن بالقدر. ثم قال: حدثني أبي عمر بن الخطاب، قال: بينما نحن عند رسول الله صلى الله عليه وسلم ذات يوم، إذ طلع علينا رجل شديد بياض الثياب. شديد سواد الشعر. لا يرى عليه أثر السفر. ولا يعرفه منا أحد. حتى جلس إلى النبي صلى الله عليه وسلم. فاسند ركبتيه إلى ركبتيه. ووضع كفيه على فخذيه. وقال: يا محمد! أخبرني عن الإسلام. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: “الإسلام أن تشهد أن لا إله إلا الله وأن محمدا رسول الله صلى الله عليه وسلم. وتقيم الصلاة. وتؤتي الزكاة. وتصوم رمضان. وتحج البيت، إن استطعت إليه سبيلاقال: صدقت. قال فعجبنا له. يسأله ويصدقه. قال: فأخبرني عن الإيمان. قال: “أن تؤمن بالله، وملائكته، وكتبه، ورسله، واليوم الآخر. وتؤمن بالقدر خيره وشرهقال: صدقت. قال: فأخبرني عن الإحسانقال: “أن تعبد الله كأنك تراه. فإن لم تكن تراه، فإنه يراك“. قال: فأخبرني عن الساعة. قال: “ما المسؤول عنها بأعلم من السائلقال: فأخبرني عن أمارتها. قال: “أن تلد الأمة ربتها. وأن ترى الحفاة العراة العالة رعاء الشاء، يتطاولون في البنيان“. قال ثم انطلق. فلبثت مليا. ثم قال لي: “يا عمر! أتدري من السائل؟قلت: الله ورسوله أعلم. قال: “فإنه جبريل أتاكم يعلمكم دينكم“.

Bana Ebu Hayseme Zuheyr b. Harb tahdis etti, bize Veki’, Kehmes’den tahdis etti. O Abdullah b. Bureyde’den, o Yahya b. Ya’mer’den

Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberi de tahdis etti -ki bu onun naklettiği hadisidir- bize babam tahdis etti, bize Kehmes, İbn Bureyde’den tahdis etti. O Yahya b. Ya’mer’den şöyle dediğini nakletti:

Kader hakkında ilk konuşan kişi Basra’da Ma’bed el-Cuheni oldu. Ben ve Humeyd b. Abdurrahman el-Himyeri hac ya da umre yapmak üzere gitmiştik. Kendi kendimize: Resulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem’in ashabından birisi ile karşılaşsak da bunların kader hakkında söylediklerine dair ona sorsak, dedik. Abdullah b. Ömer b. el-Hattab’a mescide girerken rastgeldik. Ben ve arkadaşım birimiz sağından, diğerimiz solundan olmak üzere etrafında durduk. Arkadaşımın sözü bana bırakacağını düşünerek:

Ey Ebu Abdurrahman, dedim. Bizim oralarda birtakım insanlar çıktı. Bunlar Kur’an’ı okuyorlar, ilmi araştırıyorlar ve böyle diyerek onların durumlarını zikretti. Bununla birlikte onlar kader diye bir şey olmadığını, olayların (Allah’ın ezeli ilmi söz konusu olmaksızın) kendiliğinden meydana geldiğini iddia ediyorlar.

İbn Ömer dedi ki: Bunlarla karşılaşacak olursan benim onlardan uzak olduğumu, onların da benden uzak olduklarını onlara haber ver. Abdullah b. Ömer’in adına yemin ettiği zat hakkı için eğer onlardan birinin Uhud dağı gibi altını bulunsa ve onu Allah yolunda infak etse kadere iman etmedikçe Allah ondan infakını kabul etmez. Sonra şunları ekledi:

Babam Ömer b. el-Hattab bana tahdis edip dedi ki:

Bir gün Resulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem’in huzurunda idik. Birden yanımıza elbiseleri oldukça beyaz, saçı oldukça siyah, üzerinde yolculuk izleri görülmeyen ve aramızdan kimsenin de tanımadığı bir adam çıkageldi. Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem’in yanına oturuverdi, dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini uylukları üzerine koydu ve:

Ey Muhammed, bana İslam’dan haber ver, dedi.

Resulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem: “İslam Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan ayı orucunu tutman, oraya gitmek için yol bulabildiğin takdirde beyti haccetmendir” buyurdu.

Adam: Doğru söyledin, dedi.

Biz onun bu yaptığına hayret ettik. Hem ona soru soruyor hem ona doğru söylüyorsun diyordu, dedi.

Sonra adam: Bana imandan haber ver, dedi.

            Allah Rasulü Sallallahu aleyhi ve Sellem: ”Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine, ahiret gününe iman etmen, bir de hayrıyla, şerriyle kadere iman etmendir” buyurdu.

Adam: Doğru söyledin, dedi. Sonra: Bana ihsandan haber ver, dedi.

Allah Rasulü Sallallahu aleyhi ve Sellem: ”Allah’a onu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Sen onu görmüyorsan da şüphesiz o seni görür” buyurdu.

Adam: Bana Kıyamet’ten haber ver dedi.

Allah Rasulü Sallallahu aleyhi ve Sellem: “Bu hususta kendisine soru sorulan sorandan daha bilgili değildir” buyurdu.

Adam: O halde bana onun alametlerini haber ver, dedi.

Allah Rasulü Sallallahu aleyhi ve Sellem: “Cariyenin kendi hanımefendisini doğurması, yalınayak, çıplak, yoksul koyun çobanı kimselerin uzun (yüksek) bina yapmakta birbirleriyle yarıştıklarını görmendir” buyurdu.

            Ömer b. el-Hattab dedi ki: Sonra adam gitti. Uzunca bir süre bekledim sonra Allah Rasulü bana: “Ey Ömer, o soru soran kimdi biliyor musun” buyurdu. Ben:

            Allah ve Rasulü en iyi bilendir, dedim.

Allah Rasulü: “O (gelen) Cibril’di. Size dininizi öğretmek üzere gelmişti” buyurdu.[1]

حدثنا عبيد الله بن موسى قال: أخبرنا حنظلة بن أبي سفيان: عن عكرمة بن خالد، عن ابن عمر رضي الله عنهما قالقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (بني الإسلام على خمس: شهادة أن لا إله إلا الله وأن محمدا رسول الله، وإقام الصلاة، وإيتاء الزكاة، والحج، وصوم رمضان).

İbn-i Ömer radıyallahu anh’den Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

İslam beş şey üzerine bina olunmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed`in sallallahu aleyhi ve sellem’in Allah’ın Resulü olduğuna Şahadet etmek, Namaz kılmak, Zekât vermek, Haccetmek, Ramazan orucunu tutmaktır.[2]

حدثنا إسماعيل قال: حدثني مالك بن أنس، عن عمه أبي سهيل بن مالك، عن أبيه، أنه سمع طلحة بن عبيد الله يقول:

 جاء رجل إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم من أهل نجد، ثائر الرأس، يسمع دوي صوته ولا يفقه ما يقول، حتى دنا، فإذا هو يسأل عن الإسلام، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (خمس صلوات في اليوم والليلة) فقال: هل علي غيرها؟ قال: (لا إلا أن تطوع). قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (وصيام رمضان). قال هل علي غيره؟ قال: (لا إلا أن تطوع). قال: وذكر له رسول الله صلى الله عليه وسلم الزكاة، قال: هل علي غيرها؟ قال: (لا إلا أن تطوع). قال: فأدبر الرجل وهو يقول: والله لا أزيد على هذا ولا أنقص، قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أفلح إن صدق).

Talha b. Ubeydullah’tan rivayet edilmiştir: Necidlilerden saçı başı dağınık bir adam Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi. Sesinin mırıltısı duyuluyor, ancak ne dediği anlaşılmıyordu. Yaklaştı nihayet bir de baktık ki İslam hakkında soru soruyor. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Bir gün ve gecede beş vakit namaz.” dedi.

Adam: “Benim üzerime bunlar dışında gerekli olan namaz var mıdır?” diye sordu. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem hayır. Ancak dilersen nafile olarak yaparsın” buyurdu. Daha sonra Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan’da oruç tutmak” dedi.

Adam: Benim üzerime bunlar dışında gerekli olan oruç var mıdır? diye sordu. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem hayır. Ancak dilersen nafile olarak tutabilirsin” buyurdu. Daha sonra Nebi sallallahu aleyhi ve sellem zekât’tan bahsetti.

Adam: “Benim üzerime bunlar dışında gerekli olan zekât var mıdır?” diye sordu. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: “Hayır. Ancak dilersen nafile olarak verirsin” buyurdu.

Adam “Vallahi bunlardan ne fazla ne de eksik yaparım” diyerek döndü ve gitti. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’de şöyle buyurdu: “Doğru söylediyse kurtuldu.[3]

حدثنا عبد الله بن يوسف قال: حدثنا الليث، عن سعيد، هو المقبري، عن شريك بن عبد الله بن أبي نمر: أنه سمع أنس بن مالك يقول:

 بينما نحن جلوس مع النبي صلى الله عليه وسلم في المسجد، دخل رجل على جمل، فأناخه في المسجد ثم عقله، ثم قال لهم: أيكم محمد؟ والنبي صلى الله عليه وسلم متكىء بين ظهرانيهم، فقلنا: هذا الرجل الأبيض المتكىء. فقال له الرجل: ابن عبد المطلب؟ فقال له النبي صلى الله عليه وسلم: (قد أجبتك). فقال الرجل للنبي صلى الله عليه وسلم: إني سائلك فمشدد عليك في المسألة، فلا تجد علي في نفسك. فقال: (سل عما بدا لك). فقال: أسألك بربك ورب من قبلك، آلله أرسلك إلى الناس كلهم؟ فقال: (اللهم نعم). قال: أنشدك بالله، آلله أمرك أن نصلي الصلوات الخمس في اليوم والليلة؟ قال: (اللهم نعم). قال أنشدك بالله، آلله أمرك أن نصوم هذا الشهر من السنة؟ قال: (اللهم نعم). قال: أنشدك بالله، آلله أمرك أن تأخذ هذه الصدقة من أغنيائنا فتقسمها على فقرائنا؟ فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (اللهم نعم). فقال الرجل: آمنت بما جئت به، وأنا رسول من ورائي من قومي، وأنا ضمام بن ثعلبة، أخو بني سعد بن بكر.رواه موسى وعلي بن الحميد، عن سليمان عن ثابت، عن أنس، عن النبي صلى الله عليه وسلم بهذا.

Şerik İbn Abdullah İbn Ebu Nemir, Enes bin Malik’in şöyle dediğini bizzat ondan işittiğini söylemiştir: Biz mescitte Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte otururken deve üzerinde bir adam girerek devesini mescide çöktürdü, sonra bağladı. Ardından “Muhammed hanginiz?” diye sordu. Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem. ashabı arasında yan tarafına dayanmış olarak oturuyordu. Biz “Şu beyaz tenli ve yan tarafına dayanmış olarak oturan adamdır” dedik. Adam Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem’e: “Ey Abdulmuttalib’in oğlu (torunu)!” dedi. Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem. yine:

“Buyur dedi. Adam: “Sana bazı şeyler soracağım ve seni sıkıştıracağım.  Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem:

“Evet” buyurdu. Adam: “Allah aşkına söyle, bir gün ve gecede beş vakit namaz kılmayı sana Allah mı emretti?”. Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem:

Allah’ım buna şahittir evet” buyurdu.Adam: “Allah aşkına söyle, senenin şu Ramazan ayını oruçlu geçirmemizi sana Allah mı emretti?”.

Allah’ım buna şahittir, evet” dedi. Adam: “Allah aşkına söyle, şu zekâtı zenginlerimizden alıp fakirlerimize da­ğıtmanı sana Allah mı emretti?” Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem:

Allah’ım buna şahittir evet” buyurdu. Adam: “Senin getirdiklerine ben İman ettim. Ben gerideki kavmimin de elçisiyim. Ben Benî Sa’d b. Bekir kabilesinden Dımam b. Sa’lebe’yim” dedi.[4]


[1] Müslim (8)

[2] Buhari (8)

[3] Buhari 46

[4] Buhari 63

-Ebu Ducane


İman Nedir?

İmanın artması ve azalması

            Îman hem söz hem de fiildir, artar da eksilir de. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

.(وَالَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَاٰتٰيهُمْ تَقْوٰيهُمْ) .(وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ) .(وَزِدْنَاهُمْ هُدًىۗ) .(لِيَزْدَادُٓوا ا۪يمَانًا مَعَ ا۪يمَانِهِمْۜ)

“İmanlarına iman katsınlar diye.”[1]

“Onların hidayetini arttırdık.”[2]

“Allah iman edenlerin hidayetini arttırır.”[3]

“Doğru yolda olanların hidayetini arttırmış ve onlara takvalarını vermiştir.”[4]

“İslam beş temel üzerine bina edilmiştir.”

عَنْ عَبْدِ اللهِ بنِ عُمَر رضي الله عنهما قال: قال رسولُ الله صلى الله عليه وسلم: “بُنِيَ الْإِسْلَامُ عَلَى خَمْسٍ: شَهَادَةِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، وَإِقَامِ الصَّلَاةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وَحَجِّ الْبَيْتِ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ”

İbn Ömer rahmetullâhi aleyh’ten: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İslam dini beş esas üzerine bina edilmiştir:
1- Allah’tan başka hak ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve rasûlü olduğuna şehadet etmek,
2- Namaz kılmak,
3- Zekât vermek,
4- Hacca gitmek,
5- Ramazan orucunu tutmak.”[5]


[1] Fetih, 48/4.

[2] el-Kehf, 18/13.

[3] Meryem, 19/76.

[4] Muhammed, 47/17.

[5] Sahih. el-Buhârî, 8.

-Furkan bin İsmail

Scroll to Top